GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARI - Ed; Nurettin Özgen
%20 İndirim
GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARI - Ed; Nurettin Özgen
- Stok Durumu: Stokta var
- Yayınevi: Eğiten Kitap
- Ürün Kodu: 468
- Yazar Adı:
Satış Sayısı: 0
Görüntülenme Sayısı: 1042
300,00TL
375,00TL
Vergiler Hariç: 300,00TL
GÜNÜMÜZ DÜNYA SORUNLARI
Disiplinlerarası Bir Yaklaşım
Editör: Nurettin ÖZGEN
Evrenin büyük sırlarını çözmek için kâinatın ritmini izlemek, hayatın hangi adımlarla
ilerlediğini gözlemlemek yeterlidir. Örneğin neden dünyaya çıplak geliyoruz? Bizden
öncekilerin şekillendirdikleri bir dünyaya ya bir fakir evinde ya da bir sarayda gözlerimizi
açıyoruz. Bu dünyayı var olan eşitsizlikler, adaletsizlikler ve hiyerarşiler içinde yaşıyor ve
ömrümüzü tamamlıyoruz. Sonra ne oluyor? Hangi unvanı edinmiş, hangi serveti biriktirmiş,
ne kadar güç elde etmiş olursak olalım yine çıplak veda ediyoruz hayata. Her şeyi, onları
edindiğimiz bu dünyada bırakıp bir kefenle gidiyoruz. O kefeni bile öte yana götüremiyoruz.
Şimdi! Bu olguyu iyi okumak lazım. Çünkü ilahi veya doğal düzen bize bir şey söylemek
istiyor: "Siz hangi aileye, sınıfa, millete doğarsanız doğun benim gözümde eşitsiniz! Sizin ortak
vasfınız insan olmak. Gerisi sizin oluşturduğunuz unvanlar, kimlikler ve mevkiler. Bunlarla ne
yapacağınız, birbirinize nasıl davranacağız sizin sorumluluğunuzdadır. Çünkü size verilen
akıl, kendi aranızda kurduğunuz düzenin, doğal veya ilahi tercih olan eşitliğe uygunluğunu
sağlamalıdır. Bunu başaramıyorsanız doğal veya ilahi olana da karşı çıkıyorsunuz demektir!”
Aya giden astronotlar yer kürenin, ona "mavi gezegen” adının verilmesine neden olan,
olağanüstü fotoğraflarını göndermişlerdi. Dünyamız uzaydan karaları, denizleri, atmosferi ve
bulutlarıyla muhteşem görünüyordu. Görünmeyen şeyler insanlar, uluslar ve sınırlardı. İşte
bu da evrenin bize verdiği başka bir mesaj: "yerküre, ona can veren varlıklarıyla tüm insanlığa
ait; onu bölüp, paylaşıp, eksilttiğimiz zaman doğal düzeni ve onun ahengini bozuyorsunuz.”
Bir başka çarpıcı mesaj da mezarlıklarda yatıyor. Kısacık hayatlarını birbirini öldürmek
için harcadıktan sonra en bilenmiş düşmanlar, yan yana mezarlarda sonsuza kadar barış
içinde yatıyorlar. O halde hayatı kavga ve savaşla değil güzellikleri çoğaltıp paylaşmakla
neden geçirmeyi düşünmüyorlar?
İnsanların bu mesajları algılaması çok uzun sürmüştür. Bu nedenle yazının icadından
sonraki kayıtlardan çıkarılan bir hesapla, bilinen (kayıtlı) 5600 yılın sadece 300 yılında barış
olmuş, gerisi hep savaşla geçmiştir.
Savaşın çeşitli tanımları yapılabilir ama savaş her şeyden önce iktidar mücadelesidir. Bir
taraf üstünlüğünü diğer tarafa veya taraflara kabul ettirmek için mücadele ederken öteki veya
ötekiler de tabi, esir veya kaybeden olmamak için mücadele ederler. Bu mücadele, kaybedenin
yitirdiğini geri alması ve uğradığı haksızlığı tamir etmesi arzusuyla bitmez tükenmez bir
savaşım olarak devam eder gider.
Küçük toplulukların bu mücadelede ezilmemesi için birleşerek uluslar oluşturdukları
uzun bir süreçten sonra aynı iktidar mücadelesi uluslar arasında devam etmiştir.
Çağdaş hukuk, çerçevesini çizdiği kuralları uygulayabilmek için zor kullanma tekelini
devlete vermiştir. Resmi organların ve yetkilendirilen kadroların dışındaki silahlı grupların
varlığı yasa-dışı olarak görülmüştür. Pekiyi devletin meşruluğunun ölçüsü nedir? Devletin
meşruluğunun anahtarı, onun hukukun toplumsal katılma ve mutabakatla yapılmış olması ve
bu hukukun tüm yurttaşlara yasal eşitlik; icraatında fırsat eşitliği olarak yansımasıdır.
İnsanlar ne bekler?
1. Tanımlanmak isterler (kendilerini tanımladıkları gibi yani öz kimlikleriyle)
2. Tanınmak isterler (yasaların onları kapsamasını ve diğer toplumsal gruplarca
benimsenmek isterler)
3. Sayılmak isterler (yasal eşitlik ve devlet icraatında adalet isterler)
4. Katılmak isterler (hayatlarını ilgilendiren kararların/yasaların oluşumuna ve
uygulanmasına; resmi icraatın denetlenmesine katılmak isterler).
Bunların gerçekleştiği topluma demokratik toplum diyoruz. İnsanlık tarihini belirleyen
büyük mücadele, bu aşamaya gelmek için verilmiştir. Söz konusu mücadele önce devletler,
sonra uluslar arasında daha sonra da ulusların içinde (onları oluşturan gruplar arasında)
verilmiştir; verilmektedir.
Büyük yıkımların ve iki dünya savaşı felaketinin ardından birleşmiş milletler hukuku
devletleri demokratik olmaya teşvik ederken, haksız ve baskıcı rejimlere karşı halkın direnme
eylemine de meşruiyet sağlamıştır; tek şartla: haksızlığa karşı haksız, şiddete karşı şiddet
yöntemleriyle çıkmamak...
Yorumlar
Yorum Yapınız